MEKAN DERGİSİ 7. SAYISI AHLAKTA BEDEN RUH DİKOTOMİSİ
MEKAN DERGİSİ 7. SAYISI
AHLAKTA BEDEN RUH DİKOTOMİSİ

İnsan, yaratılanlar içerisinde iradeye sahip olan yegâne varlıktır. Ruhu ve bedeni ile muazzam bir konumda olan insan için ahlak meselesi bu iki yönü ile yakından sıkı sıkıya ilişkilidir. Gayet arifane bir bakışla kendisine bakan insan elbette ki orada âlemin küçük bir nüshasını görecektir. Bedeni arzuları, hazları, istekleri ile boğuşurken ruhu ile sonsuz amaçlar, tasavvurlara doğru gitmek isteyen insan, kimi zaman bir çatışkı içerisinde bulabiliyor kendini. Her iki yönü de hakikat olan insan hangi yönünü daha yüce tutmalı, hangi ile özgürlüğe ulaşmalı? Hepimizin de arada duymuş olduğu tasavvufi gelenekle bağdaştırılan insanın maddi yönünden gelen istekleri, arzuları öldürmekle ruhu yüceltme yönünde bir tavır mevcuttur. Bunun gayreti sebebi; maddi yöne karşılık gelen arzuların geçici oluşu, tatminden sonra yok olması iken ruhun isteklerinin sonsuz mefkûrelere dayanıp, özgürlüğü istemesidir. Öyleyse ruhumuzu yüceltmek, onu hazlardan arındırıp sonsuz mefkûreler için koşturmak gerekecektir. Asla ve asla ruhun hürriyetini kazanmak için arzuları öldürmek değil, bu arzuları ruhun özgürlüğüne kavuşmasında araç kılarak, onları güçlendirmek, geliştirmek ile mümkün olacaktır.
Son zamanlardaki toplumun ahlaki
çöküşünü göz önüne getirdiğimizde, bireylerin maddi hazlara kul olması onların
ruhun özgürlüğü elde etmesinde karşılarına çıkan en büyük engel olarak
görülebilir. İradi birey olmanın gerekliliği, aslında bir bakıma bizim insan
olma bilincimizin yansımasıdır. Dikkatimizi hazlarımıza vermeden, bunların
farkında olmak koşulu ile bunları ahlaki bir merdiven olarak görmemiz en
nihayetinde bizi ruhun ebedi saadetine, aşk ahlakına ulaştırmada araç
olacaktır. Yavaş yavaş değerlerin çöküşü ile ahlaki yozlaşmaya doğru
ilerlediğimiz dünyamızda, hakikatin insanı olmak istiyorsak, hakiki insan
olmayı yeğliyorsak bu çetrefilli yola kulak kabartmak gerekir. Bireylerin bu
evrende değerler için, ahlaklılık için ilerlemelerinin ve çabalamalarının
beyhude olduğunu söyleyebilir miyiz?
Hangimiz hazlarımızın
salık verdiği şeyi yapmayıp, arzularımızın bize bağlı olduğunu düşünerek ruhu
yüceltme bahsini derin derin inceledi? Nefsine hükmetmesini bilmek ne zor
iştir. Ancak böylesine zor bir işi gerçekleştiren insan neyden korkar ki, ruhu
özgürlüğün tadını almış biri geriye dönüp geçici heveslere takılıp kalır mı?
Ahlakımızı neye dayandırırsak biz
orada oluruz. Değerlere mi, hazlara mı, yaşamamı, ilahi yaratıcıya mı hangisine
dayandırmalıyız? Yaratıcı ile değerlerden bahsedeceksek iyiliğin, sevginin yer
aldığı bir ahlak anlayışının yaratıcı katında olumsuzlukla kabul görmesi
sanırım söz konusu olmayacaktır. Sözgelimi, yaşamın içerisinde sevgiye,
iyiliğe, değerlere yer vermeyi biricik gayemiz sayarsak bu çizgide şekillenen
ahlak anlayışımız bireylere sirayet edecektir. Dünyayı değiştirmek istiyorsak,
insandan yola çıkmak kuşkusuz doğru bir yol olacaktır. Bu sebepten insan öyle
bir varlıktır ki evreni korkunç bir duruma getirebilecek olan da odur,
yaşanılası iyimser bir evreni şekillendirebilecek olan da odur. Hepimiz görüyoruz
ki günümüzde tüketim toplumları ahlaki bir çöküşün içerisine girmiş
bulunmaktadır. Bu çöküş değerleri kaybetmemize neden olur. Neden kimse ruhun
amaçlarından bahsetmiyor, sürekli bedenin ihtiyaçlarına dikkat çekiliyor yoksa
insan yalnızca bedenden mi oluşmuş? Dikkat çekici nokta sevgiye, aşka dayalı
bir ahlakın telkini değil de kötümser imaların, nefretin, düşkünlüğün,
güçsüzlüğün toplumlara içselleştirilmesi ve dolaylı olarak dikte edilme
çabasıdır. Çoğumuzun farkında olmadığı bu durumun üzerinde sosyal bir deney
bile yapılabilir. Sonuçları hiç şaşırtıcı olmayacaktır eminim. Bedenden yola
çıkmak ve orada kalmak bize yarar sağlamaz. Asıl yarar sağlayacak olan şey;
zayıflığımızın bilinci ile bedenin hazlardan doğan gücünü ruha güç katmakta
aramalıyız. Böylesi bir yol üzerinde duruyor Hilmi Ziya Ülken, çünkü bu yol
bizi hakikate ulaştıracaktır. Biz iyiliği seviyoruz, ahlakımızda bunun üzerine
olmalı. Yaptığımız her edimi, eylemi korku ve ümit ile değil sevgi ile
yapıncaya değin hakikatin insanı olma çabamız sonuçsuz kalabilir. Ülken
korkuların ötesine geçmemizi salık verir; asla korktuğunuz ya da ümit ettiğiniz
için değil yalnızca sevdiğiniz için yapınız, zira Allah korkusunu aşan Allah’ a
ulaşacaktır.
Hilmi Ziya Ülken’e göre biz güçlü
olan ve dünyayı değiştirecek olan ahlakı arıyoruz. Değişim ise salt düşünce ile
gerçekleştirilemez tepki ve eylem gerektirir. Ünlü bir filozofunda dediği gibi
dünyayı yorumlayanlar değil değiştirmek isteyenler gerçek sonuçlar elde
edecektir. Aşk Ahlakı’nın amacı budur. Biz dünya nimetlerine, bedenin
arzularına takılıp kalan bir dünya insanı değil, aksine hazları güçlendirip
ruhun amaçlarına ulaşmada bir basamak olarak gören, kişiyi hakikat insanı
yapan, evreni sevgiyle, iyilikle, aşkla yoğrulmuş bir ahlakın tohumlarını atmak
istiyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder