AYRAÇ DERGİSİ 108. SAYISI OĞUZ ATAY ÖYKÜLERİNDE KAFKAESK BİR KAVRAM OLARAK YALNIZLIK
AYRAÇ DERGİSİ 108. SAYISI
OĞUZ ATAY ÖYKÜLERİNDE KAFKAESK BİR KAVRAM OLARAK
YALNIZLIK

Sekiz öyküden oluşan kitap, her öyküde başka bir
bireyin karakterlerini onun ruhsal dünyası ile ilişkili biçimde ele almaya
çalışır. Atay’ın öykülerinde yer verdiği kahramanların; toplumun içerisinden
dışlanan, yalnızlığın en derin sancısını tatmış olan, çoğunlukla toplumla
uyumsuz, hayata karşı yenilmiş, başkaldıran ve umutsuz karakterlerle dolu
olduğunu görebiliyoruz. Her şeyden önce Atay’ın toplumsal yaşamı dikkate alarak
tespit ettiği karakterlere uygun kavramlarla onların tipik özelliklerini
vurgulamaya çalışması onun güçlü bir karakter öykücüsü olmasına kapı
aralamıştır.
Kitabın ilk öyküsü olan Beyaz Mantolu Adam’da dilenci olarak yaşama mücadelesi içerisinde
olan karakter üzerinden birey- toplum çatışkısı anlatılmaya çalışılmaktadır. Karakter toplumsal yargılardan bağımsız bir
şekilde idame ettirdiği yaşamında dışlanma ve yabancılaşmaya maruz kalmaktadır.
Atay, kendi içerisinde yaşadığı ruhsal çatışkı ile toplumsal çatışkı arasında gidip
gelen bireylerin durumunu okuyucuya aktarırken “ kainatta yerini tespitte zorluk
çeken” ifadesini kullanır. Nitekim
Atay’ın bu ifadeden hareketle gerek öykücülüğü gerekse de karakterleri
tayinde yakalamış olduğu büyülü anlatım
sizi hem bir merak hem de ilgi çekici bir dünyaya davet ediyor. Oldukça
kısa olan ikinci öykü, “Unutulan”, “ Ben tavan arasındayım sevgilim!” cümlesi
ile başlar. Eski eşini kaybeden bir kadının eşine dair rastladığı anılar,
resimlerle yeniden onu hatırlayışının yaratmış olduğu derin bir burukluk
okuyucuya geçecek kadar güçlü anlatılmış. Yazarın burada okuyucuya vermek
istediği asıl mesaj, modern dönem insanında görülen değerlere karşı hissizleşme
ve umursamaz tavırdır. Öyle ki modern dünyanın kişiler üzerindeki yarattığı
bunalımların yansımalarına şahit olduğumuz bu öykü farkında olmadan unuttuğumuz
değerlere sahip çıkmamızı salık vermeyi amaçlamaktadır. Kitapla aynı isimde
olan Korkuyu Beklerken öyküsü yalnız
yaşayan bir adamın başından geçen olayları anlatırken, Kafkaesk yönü oldukça ağır basan, ilgi çekici bir kurguya sahiptir.
“Bir Mektup”, “Ne evet ne hayır”, “Tahta At” başlığı
ile devam eden Atay’ın öykülerinde
kahramanlar, toplumsal gerçeklikleri okuyucuya farkettirmesi bakımından
olabildiğince dikkatli seçilmiştir. Ayrıca Atay’ın öykülerinde, insanlar arası
ilişkilerde uyumsuz diye nitelendirilebilen bireylerin toplumsal çatlaklara ve
haksızlıklara karşı göstermiş olduğu başkaldırıcı tavrın ne denli önemli olduğu
inceden inceye okuyucuya hissettirilmeye çalışıldığı sezebiliyoruz.
Atay’ın bir oğulun vefat eden babası için kaleme
aldığı mektubunu konu alan “Babama Mektup” isimli öyküsü tıpkı Camus’nün Yabancı’sında olduğu gibi varoluşsal
sancılar içerisinde kıvranan bireylerin, yakınlarının ölümü üzerinde gösterdiği
umursamazlığın resmini çeker adeta. Yazar, bireylerin kendi içsel
hesaplaşmalarını ve yabancılaşma serüvenlerini de gözler önüne sermeyi ihmal
etmez. Son öykü olarak yer verdiği “Demiryolu Hikayecileri” adından da
anlaşılabileceği gibi öykü yazarak yaşama anlam kazandırmaya çalışan ve
geçimini bu yolla sağlayan üç ayrı kişinin yaşadığı süreçte yalnız kalışı ile
birlikte ana kahramanın yaşadığı yıkımı anlatır. Yaşamını yazma edimi üzerine
kurulu olarak idame ettiren bireyin bırakılmışlık ve arkadaşını kaybetmesi ile
bir anda kendini içerisinde bulduğu çaresizlik ve umutsuzluk durumu anlatılır.
Öykü Atay’ın insanların hayatlarında güç taşı olarak yer eden şeylerin yok
olduğunda nasıl bir durumla karşılaşılacağına dair ipuçları vermesi bağlamında
da okunabilir.
Atay’ın eserlerinin zor okulanabildiğine dair
varolan kanının en güçlü dayanağı eserlerinde sıradan olayları ve durumları ele
alırken bunu kendine has bir tarzda işlemesinden kaynaklanmaktadır. Zira Atay, belki
her sokak başında görebileceğimiz, ancak farkında olmadan yanından geçip
gittiğimiz, kıyıya köşeye sıkışan anti kahramanları seçerken eserlerindeki
başarıyı da bu noktaya borçludur kim bilir.. Monologlara fazlaca yer veren
yazar dejenere olmuş toplumsal öğeleri içsel muhakeme ile karşıya da aktarma
yoluna girer. Ezcümle Atay’ın sekiz öyküden oluşan kitabı romanlarının
gölgesinde kalmayacak kadar güçlü kurgusu ile üzerinde titizlikle konuşulması
gereken bir eser olarak ele alınabileceği gibi, ustalıkla Kafka edebiyatının
öğelerini işleyişi ile günümüz öykücülüğüne de yaptığı katkılar açısından da
değerlendirilebilir.
“Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha
kimler anlamadı.”
Yorumlar
Yorum Gönder