ARKA KAPAK DERGİSİ 31. SAYISI SEVGİ NEYDİ? SEVGİ İYİLİKTİ, DOSTLUKTU, EMEKTİ…
ARKA KAPAK DERGİSİ 31. SAYISI

SEVGİ NEYDİ?
SEVGİ İYİLİKTİ, DOSTLUKTU, EMEKTİ…

Amerikalı
filozof ve psikanalist Erich Fromm’un 1956’da, “Bir kişiyi ihtiyacımız olduğu
için severiz, yoksa sevdiğimiz için mi ona ihtiyaç duyarız?” problemini
irdeleyerek, sevginin çok çeşitli hâllerinden bahseden kitabı Sevme Sanatı, sevginin ne olduğunu
açıklamaya koyulurken, insanların varolma mücadelesinde sevginin nasıl önemli
bir yer ettiğini de ele alıyor. Kitaba sevmenin bir sanat mı yoksa hayatımızda
fazlasıyla yer edinen bir duygu mu olduğu sorusu ile başlayan Fromm, her şeyden
önce sevmeyi bir eylem olarak tanımlıyor. Fromm’a göre bir şeyin “içinde olmak”
ile o şeye “kapılmak” arasında çok büyük fark vardır; içinde olmanın şartı da
almak değil öncelikle vermeye dayanır. Dolayısıyla sevmek, vermeye dayalı bir
duygudur ve verince büyür. Bu veriş, sevginin üretken yönünü, yani emeğe dayalı
yönünü vurgular. Peki, sevgi ne üretir? Elbette gene sevgi… Fromm’a göre seven
kişi sevdiğine ilgi gösterir, ondan kendini sorumlu hisseder, ona saygı duyar
ve onu tanır, hakkında bilgi sahibidir.
Sevgiyi
alelade bir duygu durumu olarak görmeyişi ve sevgiye sanatsal bir yer ve anlam
atfedişi ile Fromm farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Kitaptaki dikkat çeken
diğer bir nokta; sevginin insanların varoluşları üzerindeki yadsınamaz etkisi
olsa gerek. Kişinin kendini ve içerisinde yaşadığı evreni kimi zaman
anlamlandırma noktasında dayanak kabul ettiği bazı teolojik, ideolojik,
soyutsal kavramlar ve mefhumlar vardır. Kişinin iç dünyasını aydınlatan, onun
düşüncelerine, eylemlerine sirayet eden bu kavramlar azımsanmayacak bir değere
sahip olmalıdır. Hiç kuşkusuz Fromm’un yapmaya çalıştığı şey de tam olarak
bununla ilişkilidir. Nitekim sevgi kavramını yalnızca bir duygu durumu olarak
görmek, kavramların hakiki varlığına sınır çekmek demektir.
Sevgiye
kuramsal bir boyutla bakan Fromm için sevgi asla pasif bir durumdan ibaret
olmamıştır. “ Sevgi bir etkinliktir; edilgen bir olay değildir.” Fromm, sevgiyi
hayatımızın dört yanını kuşatan bir etkinlik olarak görmesi ile kitaba kendi
ruhunu yansıtmasının yanında bu minvalde kitaba yeni bir soluk getirmeyi de
başarmış. Öte yandan sevginin nesneleri olarak ele aldığı kısımda bir bakıma
sevginin hayatımızda yer edinmiş bazı çeşitlerine dair muazzam betimlemelerde
bulunmayı da ihmal etmiyor. Kardeş sevgisi, anne sevgisi, Tanrı sevgisi ve
kendini sevme olarak ele aldığı sevgi çeşitlerini detaylı bir şekilde yaşamsal
bağla sıkı bir ilişki içinde ele alıyor.
Yazarın, kardeş sevgisi ile evrensel bir mesaj yakalama isteği de
gözlerden kaçmıyor. Nitekim semavi dinlerin düsturlarında da rastlayacağımız bu
mesaj “ komşunu kendin gibi sev” sözüyle asıl anlatılmak istenen kardeş
sevgisinin bütün insanları sevmek olduğu mesajıdır.
Kitabın
önemle üzerinde durduğu ve bizim açımızdan da dikkatle ele alınması gereken bir
husus ise çağdaş batı toplumlarında sevginin soysuzlaşmasıdır. Fromm bu hususu
çağdaş batı toplumları ile sınırlı olarak ele almış olsa da günümüz
toplumlarını bu meseleye dahil edilmiş olarak ele alınması son derece mühimdir.
Artan kitle iletişim kültürünün baskınlığı, bireyselliği yalıtarak eşitlik
vurgusu ile tek tip insan figürü oluşumuna kapı aralamış olmaktadır. Haliyle
çağdaş insanın kendini içerisinde bulduğu bu durum “yabancılaşma” vurgusu ile duyguların yalıtılması meselesi
beraber okunabilir.
Kitabın
son sayfalarına geldiğimizde sevginin uygulanışına değinildiğini görüyoruz.
Kuramsal olarak sevginin üzerinde duran yazarımız uygulanışı noktasında bir
dizi başlığa gereksinim duyulduğunu varsayar. Sabır, ilgi, disiplin, inanç
alçakgönüllülük, akıl ve nesnellik sevme sanatını hayata geçirmemize olanak
sağlayacak vazgeçilmez başlıklarıdır. Her şeyin ötesinde sevginin bir inanma
işi olduğuna dair vurgusunu kitabın sonunda yineleyen Fromm için buradaki
inanma ya da inanç meselesi teoloji merkezli değildir. Bu inanç, sevginin
içerimizde etkin olarak var olduğunu kabul ederek onu uyandırmakla
başlayacağımız mükemmel bir sanattır. Bu mükemmel sanatı keşfedip kendimizde
içselleştirmek ve tüm dünyaya tohumlarını yayma uğraşı, hiç kuşkusuz sihirli
bir değnekle dünyayı aydınlatma eylemi kadar muhteşem olmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder