MEKAN DERGİSİ 8. SAYISI ADSIZ OLMANIN TOPOLOJİSİ: STEFAN ZWEIG – BİLİNMEYEN BİR KADININ MEKTUBU -
MEKAN DERGİSİ 8. SAYISI ADSIZ OLMANIN TOPOLOJİSİ: STEFAN ZWEIG
“Sana,
beni asla tanımamış olan sana,” cümlesiyle başlar Zweing’ın Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu. Biyografi
türündeki ustalığı ile adından sıkça söz edilen Zweing, görülüyor ki bu
eserinde de başarıyı yakalamış olmalı. Yazarın bu eseri, kadın karakterin adını
gizli tutarak, yaşamı boyunca sevdiği erkeği ve ona dair yaşanmışlıklarını
içeren bir mektup üzerine şekillenir. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu okuyucu
için salt bir aşk mektubu olmanın ötesinde, insanın kendi yaşamına dair izlere
de rastlayabileceği bir eser olma özelliğine sahip. Zweing’in karakterler üzerinden ortaya koymuş
olduğu bağlanma, tutku, unutulmuşluk, yalnızlık ve umursamazlık gibi durumların
psikolojik tespitler olarak yer ettiğini görebiliyoruz. Böylesi bir tavır kahramanların iç dünyasını daha
iyi tanımamıza olanak sağlıyor. Psikolojik tespit ve betimlemelerin bu denli
güçlü olmasının Freud ve Adler gibi psikanalist kuramcılardan etkilenilmiş
olmasının etkisi bir hayli fazla olsa gerek.
Çoğu
zaman hep bir şeyleri bekler, umut eder dururuz. Yaşamı anlamlı kılma adına
beklediklerimiz, umut ettiklerimiz bize geleceğe dair olmasını istediklerimizin
bir portresini çizer aslında. Zweig’in kadın karakteri de sonsuz bir bekleyiş
içerisindedir. Peki nedir bir kadını sonsuz bir bekleyiş içerisine sevk eden
şey? Mektuptan bununla ilgili çıkarsadığımız şey umut ve yalnızlık olgusudur. Böylesi
bir yalnızlık sonunda tutkulu bir aşk hikayesine dönüşmüştür. Ne var ki bu
hikaye de duygular tek taraflı bir şekilde seyreder.
Bilinmeyen
kadın ve Bay R. nin yolları çoğu kez kesişmesine rağmen Bay R. hiçbir zaman
tanımaz ve umursamaz. Buradaki umursamazlık, psikolojik bir karakter betimlemesi
olarak yer etmiştir. Ancak buradaki bu umursamama tavrının, Camus’nün
Yabancı’sında karşılaştığımız ana karakter Meursault’un ki gibi bilinçli bir
aldırmamazlık durumu olup olmadığının ayrımını yapmak biraz güç.
Bilinmeyen
kadın... Yaşamanın ve çok sevdiği adam tarafından asla sezilmemiş olmadan
yaşamanın bütün yüklerini tek başına göğüslemeyi başaran bir güçlü karakter. Yazar, karakterlerin güçlü yönüne olan
vurguyu eksik etmeden bir insanda sezilmemiş olmanın yarattığı derin sancıyı
işlemeyi de başarmış. “ Ve insanların
arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur,” diyor Zweing bilinmeyen
kadının içsel durumunu anlatmak için. Eserin trajik yönüne olan vurguda dikkat çeken
nokta, Bay R.’nin haberi bile yokken ölmek üzere olan, çocuğu olduğunu bilmeyen
bir baba ile çaresiz bir annenin trajik yönünü ustalıkla ele almasıyla
şekillendir. Mektubun sonlarına gelindiğinde, Bay R. bütün olanları çarpıcı
yönleri ile öğrendiğinde ne yazık ki artık çok geç kalınmıştır.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu,
kısa olmasına karşın sizi derinden sarsacak hüzünlü bir yaşamöyküsü.. Sizi bir yolculuğun
içerisinde bulduruyor adeta. Bir tarafta
kadın tarafından muazzam bir şekilde algılanmış olan Bay R, diğer tarafta asla
dikkate değer görülmeyen, algılanmamayı kaderi olarak kabul eden kadın
kahraman… Öte yandan Zweing’in yakalamış
olduğu tutumdan, içerisinde bulunduğumuz yüzyılın bize getirmiş olduğu
durumlara bakılarak içsel bir muhakeme yapma fırsatı sunması da ayrıca irdelenmesi
gereken bir nokta. Zira postmodern dünyada biz insanların da farkında
olmadığımız, umursamamazlık hali şeklinde sürüp giden durumları bulmamız kendimize
eleştirel bir kapı aralama olanağı sağlayacaktır. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, rutinliğine alıştığımız yaşamın
içerisinde farkına varmadığımız güzelliklerin, umutların insanların,
tutkuların, aşkların aslında yanı başımızda olabileceğini hatırlatıyor
okuyucularına. Yalnızca farkında ve bilinçle baktığımızda görebileceğimiz bir
dizi güzellikler…
Yorumlar
Yorum Gönder